Sosyete Art : Posted on 14 Temmuz 2021
Asil bir sadelik var işlerde. Az ama öz laf söyleyerek ne çok dert anlatılabiliyor. Félix Gonzalez-Torres Sanatçı olmak için zanaatkar olmak gerekmediğinin canlı kanıtı gibi. Canlı demek yanlış oldu zira Torres, 1957’de Küba’da doğup 1996’da daha kırkını süremeden Miami’de hayata gözlerini yumuyor. Genç ölen sanatçıların hep genç kaldığını düşünürüm, çağlarının bir adım ilerisinde olduklarını, fikirlerinin daima güncel kaldığını. Félix Gonzalez-Torres de müzisyen Freddie Mercury, grafiti sanatçısı Keith Harring, efsane fotoğrafçı Robert Mapplethorpe gibi üretim çağının zirvesindeyken, yaşama isteğinin doruk noktasında, daha yapacak çok işi, söyleyecek çok sözü varken ayrılıyor aramızdan. İçindeki yaratma ateşini AIDS’le gelen ölümün soğuk nefesi söndürüyor.
Barselona Güncel Sanat Müzesi MACBA’da, küratör Tanya Barson’ın seçtiği ve çerçevelendirdiği eserler, The Politics of Relation (İlişki Politikası) başlığıyla 12 Eylül 2021’e kadar sergileniyor. Torres’in sanatı, en çok aşktan bahsediyor olsa da cinsel yönelimi, otorite ve özgürlükler konularına eğilimi dolayısıyla politik bir bakış açısına sahip. Sergiye seçilen eserler, Torres’in hayatını geçirdiği, İspanya, Karayipler ve Amerika kıta ülkeleri üçgenindeki kültürel ve politik bağlantıları hafıza, otorite, özgürlük ve eşitlik bağlamında sorguluyor. Sanatçının, hastalığını öğrendikten sonra yaptığı varoluşsal sorgulamalar; askeri kimlik, ulusal kimlik, cinsel kimlik, sığınmacılık konularına dokunmanın yanı sıra sömürgeciliğe, faşizme, ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı verilen savaşa destek oluyor. Klişeleri aşma takıntılı Torres, kendisine yapıştırılan Latin Amerikalı sanatçı yaftasından kurtulmak için, ismindeki aksanları kaldıracak kadar nefret ediyor kalıplardan ve önyargılardan.
Bu sergi, günümüz pandemi koşullarında dünyada en çok can almaya devam eden hastalıklardan biri olan AIDS sebebiyle ölenleri hatırlamak ve hâlâ özlük haklarını bile elde edememiş, ayrımcılığa uğramaya devam eden LGBTI bireylere destek vermek açısından da çok önemli. Sergi ile ilgili açıklamalar, görseller ve aktiviteler bulabileceğiniz müze sayfasını ziyaret etmenizi öneririm.
Torres’in malzemesi hazır materyaller, fabrikasyon objeler, matbaada basılmış afişler, marketten alınma şekerlemeler, gazete kupürleri vesaire. Yaratım sürecinde anlatmak istediklerini plastik bir dile çevirmek için, Marcel Duchamp’ın açtığı yoldan ilerleyen sanatçı, plastik sanat eserini kendi üretmek yerine ready-made yani hazır gündelik objelerden faydalanarak bir görsel stil oluşturuyor. Başta söylediğim gibi ziyadesiyle yalın ama bir o kadar da etkileyici bir anlatım göze çarpıyor. Serginin küratörü de izleyiciye, sanatçının tarzına ihanet etmeden, geniş alanlarda sıkışıklık yaratmadan ve okumayı zorlaştırmadan yapmış yerleştirmeyi. Sergi dört bölümden oluşuyor : ilk bölümde politikaya bakış, ikinci bölümde aşk ve beraberlik, üçüncü bölümde varoluş felsefesi ve son bölümde vatanseverlik, askerlik, maçoluk gibi temalar bir araya getirilmiş.
Birinci salonda bulunan eserler Torres’in otoriteye karşı politik bakışını yansıtıyor. Sanatçının hafıza ve unutma üzerine düşünceleri, faşizme ve tutuculuğa karşı duruşunu, 80’ler ve 90’larda Amerika’da gey toplumunun, yönetim tarafından hor görülmesine, dışlanmasına karşı tepkisini yansıtıyor. Bu salonda bizi siyah renkli dev bir duvar karşılıyor, üzerinde beyaz boyayla, Es nomes questio de temps (Bu sadece bir zaman meselesi) yazıyor. Barcelona’daki bu sergide yazı Katalancaydı; sergi hangi ülkede gösterilecekse dil o ülkeye göre değiştiriliyor. Torres’in işlerindeki önemli özelliklerden biri, eserlerinin hem mekana hem zamana göre uyarlanabilmesi. Bu karşılama, Torres’in tipografiye, yazılı metinlere ve zaman kavramına verdiği önemi anlamamızı sağlıyor. Torres bu işle, aşırı sağın ve popülizmin ilerleyişine zamansal bir gönderme yapıyor. Sanatçının en bilinen eserlerinden Perfect Lovers (Kusursuz Aşıklar) da aynı salonda yer alıyor. Eser, bir çift birbirinin aynısı, aynı saati gösteren ve akreple yelkovanları ilerlemeyen, birbirine yapışık asılmış duvar saatinden oluşuyor. Homoseksüel aşkın bir betimlemesi olarak yorumlanabilecek bu eser neden politika salonuna yerleştirilmiş olabilir? Serginin küratörüne göre Kusursuz Aşıklar eseri, diktatör Franco zamanında saatlerin, ülkenin coğrafi konumuna göre değil, Almanya saatlerine göre ayarlanmış olmasına gönderme yapıyor olabilir.
İkinci salonda kullanılan simetri, denge, eşitlik, yansıma, benzerlik gibi görsel öğeler aşk, beraberlik, çift olma konseptlerini sorgulamak için kullanılmış. Benzerlik, simetri gibi plastik öğeler aynı zamanda geniş anlamıyla kadın erkek eşitliği, ırklar ve dinler arası eşitlik, cinsel yönelime bakılmaksızın tüm insanların eşitliği gibi günümüzde hâlâ çözülememiş konulara dikkat çekiyor. Bu salona girişte Loverboy (Aşık Çocuk) eserini oluşturan mavi dev bir tül perde var. Félix Gonzalez-Torres, renk olarak bebe mavisini sıkça kullanıyor. Bu renk maskülen (eril) aşkı ve güzelliği anlattığı gibi olumsuz anlamıyla da korkuyu sembolize ediyor. Salonda bulunan bir diğer önemli eser, birbirine tek noktadan değen, sarı metalden yapılmış birbirinin aynısı iki halka. İçi boş daire formu evlilik yüzüklerini çağrıştırıyor. Sunuluş biçiminden dolayı halkalar yan yana gelince, yan yatmış bir sekiz rakamı ve sonsuzluk sembolü de oluşturuyor. Aşkın ebediyeti, bağlılığın sonsuzluğu, sevginin ve eş olmanın mükemmelliği Torres’in çalışmalarında çifter çifter kullanılan objelerle anlatılıyor. Duvara dayanmış simetrik aynalar, çift ampul, çift saat, çift halka eserleri simetrik kullanımlara örnek verilebilir. Sanatçı aynı salonda yine simetrik asılmışkareli kağıda elle kondurulmuş basit çizgilerle ve minimalist bir yaklaşım sergiliyor ve bu kez AIDS hastalığına referans vererek bedenin kırılganlığını anlatıyor.
Üçüncü salonda yer alan varoluşçu eserler, sığınmacılık, turizm, serbest dolaşım, özgürlük gibi güncel meseleleri ortaya koyuyor. İspanya’da Franco zamanında getirilen dolaşım kısıtlamalarından, günümüzde uygulanan pandemi kısıtlamalarına uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Torres dikine astığı, ipe dizilmiş mavi ve gri parıltılı boncuklarla, yere serdiği parlak mavi ambalajlı şekerlerle, dev duvarlara kapladığı bulutlar arasında süzülen kuş fotoğrafıyla; gökyüzü, deniz, su, plaj çağrışımları yaparak fiziksel ve düşünsel özgürlük, beden ve düşünce serbestliği, serbest dolaşım hakkı ve turizm konularını irdeliyor. Passport II # (Pasaport II #) adlı eseriyle Torres yine güncel konumuz olan, aidiyet, sığınmacılık, mültecilerin bir türlü ulaşamadığı resmi evraklar meselesine parmak basıyor. Sayfalarında gökyüzü fotoğraflarından başka bir şey bulunmayan pasaportlar insana anlık bile olsa özgürlük ütopyasını yaşatıyor.
Ayrıca bu bölümde varoluş, hastalık ve ölüm temalarına odaklanan eserler var. Fear (Korku), zemine yerleştirilmiş, buz mavisi, ayna kaplı bir küp. Kişinin kendi yansımasını, hastalığının fiziki karşılığını kendi bedeni üzerinden soğuk mavi bir renkte gösteriyor. The Last Light (Son Işık) yerleştirmesi, tavana dikine asılı bir elektrik kablosuna bağlanmış yanan ampullerden oluşuyor. Sanatçı sergi süresince sönen veya patlayan ampulleri değiştirmemeyi tercih ediyor. Hayat ışığı söndüğünde geri gelmiyor ve aramızdan ayrılanlar, bu işte asil, yalın ve şiirsel bir dille betimleniyor.
Dördüncü ve son salondaki eserler vatanseverlik, milliyetçilik, maçoluk, dikta yönetimi gibi toplumsal konulara değiniyor. Amerikan bayrağına gönderme yapan, bir köşeye yığılmış kırmızı mavi ve beyaz renkli jelatinle paketlenmiş lolipoplar, gençlerin vatanseverlik öne çıkarılarak askerliğe nasıl özendirildiğini ironik bir dille anlatıyor. İzleyiciler bu şekerlerden dilediğince alabiliyor ve eser böylece kendi kendine tükeniyor. Para Un Hombre En Uniforme (Üniformalı bir adam için) isimli eser; açıkça gey, lezbiyen veya biseksüel olduğunu beyan eden kişilerin askerlikten men edilmesi kanunu nedeniyle Torres’in ayrımcılık ve ırkçılık yuvası olarak gördüğü askerlik kurumunu eleştiriyor. Çerçevelenmiş gazete kupürlerinden oluşan God Bless Our Country and Now Bact to War (Tanrı ülkemizi korusun ve şimdi tekrar savaşa dönelim) adlı eser milliyetçilik ve ülkeye bağlılık kavramlarının HIV gibi önemli ve çözüme muhtaç konuların üzerini örtmek için nasıl kullanıldığını gösteriyor.
Torres’in büyük eseri şiirsel, metaforik bir otobiyografi sayılabilir. Sanatçı geniş gönlünü dünyaya açıyor, eserlerini izleyiciyle paylaşıyor. Düşüncelerini ortaya koydukça paylaşım çoğalıyor. Torres, tek, eşsiz ve değerli sanat eseri yerine özgün fikirleri ve paylaşımcı girişimleri savunuyor. Gökyüzü baskılı pasaportlardan istendiği kadar alınabiliyor, izleyici sanattan bir parçayı çantasına atıp götürebiliyor. Bir eserin ana malzemesi olarak sunulan şekerlerden alıp yemek, serbest. Böylece dikdörtgen yerleştirilmiş eser, zaman içinde gelişigüzel bir biçim alıyor. Matbaada basılmış posterler, izleyiciler tarafından sahiplenildikçe yavaş yavaş tükeniyor, azalıyor. Eserler de hayat gibi azalıyor, bitiyor, sonlanıyor. Felix Gonzalez-Torres, en basit anlatımla en derin konulara, en hassas noktalara parmak basıyor.
Comments